SELAMLIYORUM!!! 


mukerrem2.png

 Yıllardır ilçemizin en büyük sorunu olan içme suyu projesi oldubittiye getirilerek, içme suyu şebekesine PVC plastik boru (Polietilen Boru) veya CTB (Cam Takviyeli Plastik Boru) yerine; 24 Mart 2004 tarihinde yapılan Mahalli İdareler Genel Seçimlerine çeyrek kala, o dönemde İller Bankasına ait Marlit ve Doğusan Boru Fabrikalarının elinde kalan: Montajı zor, maliyeti yüksek ve en önemlisi Sağlık Bakanlığının Asbestle Çalışmalarda Sağlık Ve Güvenlik Önlemleri Hakkındaki Yönetmeliğin 25. Maddesinin Ek–1.fıkrasında “Mevcut bilgilere göre serbest asbest liflerine maruziyet akciğer kanseri (bronchial carcinoma), mide-bağırsak kanseri (gastro-intestinal carcinoma) gibi hastalıklara sebep olabilir” denilmektedir. Yine TOKSOKOLOJİ DERGİSİ’nin Ocak 2004 sayısında “Asbest Maruziyetine Bağlı Hastalıklar ve Adli Tıp Yönü” başlığı altında “Solunum yetmezliği ve nöbetle gelen ilginç bir dijital zehirlenmesi olgusu” bulunduğuna dair bulgulara rastlanan AÇB (Asbest Çimentolu Boruların) içme suyu şebekesine döşenmesi dönemin yetkililerince mubah görülmüştür.

Söz konusu Asbest Çimentolu Boruların sağlıksız ve kalitesiz oluşu münasebetiyle dünyada üretimine son verilmiş olup, su arıtma projesinin kısmen hizmete girmeye başlamasıyla birlikte şebeke yer yer patlak vermiş ve birçok işyerinin sular altında kalmasına vesile olmuştur. Arızalı boruların bir yenisiyle değiştirme şansı bulunmadığı ve onarımı da mümkün olmadığından; On yedi trilyona mal edilen içme suyu arıtma tesisinin tam kapasiteyle faaliyete geçmesine engel teşkil olunmuş, sonuçta fatura yine bize çıkarılmış ve yıllardır özlemini çektiğimiz çeşmelerimizden akacak temiz su hayallerimiz böylelikle bir kez daha suya düşmüştür.

Ancak bizleri bu duruma düşüren beyler İlçemizden kilometrelerce uzaklarda yani bir başka şehirde temiz su içerek hayatlarını sürdürmeye devam ederken arada birde bizleri selamlamayı ihmal etmiyorlar tabi. Tasa mı? Yok, canım neden tasa etsinler ki? Çünkü kendilerinin burada bir tek dikili taşları bile yok. Yoksa var, ben mi bilmiyorum. Çok mu umurlarında vatandaşın musluklarından lağım suları aktığı veya halkımızın yıllardır omuzlarıyla kilometrelerce uzaklıklardan su taşıdığı. Beylerin işi görülene kadar “Sarıkamışlılar” işleri bittikten sonra “hadi bana eyvallah.” Şekil (A’da) görüldüğü gibi.

Gerçi onlar bilmezler sutaşıma çilesinin ne olduğunu. Çünkü ömürlerinde hiç su taşımadılar ki beyler. Burada ikamet ettikleri süreç içerisinde de içme suyunu bize taşıttırmıyorlar mıydı zaten? Şimdi de arada bir selam vermeleri yine içme suyunu bize taşıttırmak için değil mi? Eh arada bir sarıçam havasını solumak, Keklik’te balık tutmak, ya da Cıbıltepe Kayak Merkezinde kayak yapmak gibi bir zevki yaşamak istediklerinde birkaç günlüğüne gelip ihtiyaçlarını gördükten sonra bizleri tekrar tekrar selamlayıp, bir daha selamlamak üzere helâlaşmıyorlar mı?

Okuyucularımın izniyle ben de buradan kendilerini selamlamak istiyorum…

Sadece onları mı? Yok, canım başkaları da var…

Dünyada birçok ülke asbest kullanımına son vermişken, Avrupa Birliği ülkelerinden Almanya asbest ithalat ve kullanımını yıllar önce sıfırlamışken, Danimarka, Hollanda ve İtalya gibi diğer ülkeler asbest kullanımını yasaklamışken, dönemin yetkililerince ilçemizin içme suyu şebekesinin Asbest Çimentolu Borularla (AÇB) döşenmesinde bir sakınca görmeyenleri,

9.Tümen Komutanlığı (9.Motorlu Piyade Tuğay Kom) ve ilçe merkezinden toplanan çöplerin; Turizm beldesi İlçemizin mesire yerlerinden Acısu Mevkiindeki yolun kenarına döktürerek insanın genzini sızlatırcasına etrafa pis koku saçan çöp dağının oluşturulmasına vesile olan ve bu duruma bir çözüm üretemeyen yöneticileri,

—Bölgemize ve ilçemize yatırım yapmak için çaba gösteren siyasilerimiz yanlış yönlendirilerek; 2005–2006 eğitim ve öğretim yılında 140 öğrencisi bulunan Beden Eğitimi Yüksek Okulu binasını 5000 öğrenci kapasiteli yaptırarak büyük bir bölümünün atıl durumda bırakılmasına ve binanın bir bölümünün ihtiyaca binaen Turizm Lisesi olarak kullanılması yerine, yanı başındaki arsaya ayriyeten Turizm Lisesine ait bir başka inşaatın temelleri kazdırılarak Devletin trilyonlarının heba olmasına neden olanları,

Özellikle son iki yıldır İlçenin bütün cadde ve sokaklarının sağına ve soluna gelişigüzel arabalarını park edenlere ses çıkarmayıp, bu hususta yakınan vatandaşlara da “ ne yapalım birinin aracını şuradan kaldır dediğimizde ertesi günü sürgünümüz çıkarılıyor, örneğini arkadaşlarımızda yaşadık” diyerek; tehditler karşısında görev yapamayan, ya da y a p m a y a n görevlileri,

Restore ettirilip turizme kazandırılması elzem: Katarine Köşkü ve Cer Atölyelerini kaderine terk edip, çürümeye sevk edenleri,

FAK-FUK-FON (Fakir ve Fukara Fonu) adı altında fakir ve fukaralara hizmet amacıyla kurulan işbu kurumların başına bin bir tavassutla oturanlardan bazılarının kendilerini kaymakamın üstünde görerek, fakir ve fukaraya dağıtılması gereken paralarla son derece lüks ve pahalı demirbaş eşyalar alarak, kendilerine ihtişamlı makamlar süsleyen ve milletin parasını çarçur edenleri,

Ömründe bir defa dahi Sarıkamış’a gelmeyen ya da tatilden tatile ilçemizi ziyaret eden; dergimizin internet sitesindeki (www.sarikamisdergisi.com) tartışma formuna maskeyle katılıp, her fırsatta kendilerinin çok sivri dilli olduklarıyla övünen ancak bir türlü gerçek kimliklerini ortaya koyamayan külhanbeyi tavırlarla ahkâm kesenleri,

İşine gelene baş üstüne diyerek isteklerini alelacele yerine getirdikten sonra “Başka bir emriniz olursa beklerim” diyerek kapıya kadar yolcu eden, ancak garibanıma “bugün git yarın gel” diyen zihniyeti,

Bakanlık müfettişlerince hakkında soruşturma başlatıp görev yeri değiştirilen ancak mahkeme kararı ile görevi iade edilenlerin sonuçta bir şekilde şaibe yaşamalarına rağmen yeniden Devletin hazinesinin başına oturtulmasına imkân sağlayanları,

Fahiş fiyatlı mal satıp, ilçemizin adını pahalıya çıkaranları,

Çöplerini rasgele sağa sola atarak mesire yerlerini kirleten piknikçileri,

Cadde ve sokak aralarında araba veya işyerlerinde müzik çalarların sesini sonuna kadar açıp ses kirliliği yapanları,

Polikinlik saatinden en az iki saat geç, mesai bitiminden bir saat erken çıkıp alelacele özel muayenesine koşan, Hipokrat yeminini unutan, mesaisine uymayan, hastasına saygılı ve güler yüz göstermeyen, hastanın da bir hakkı olduğunu hatırlamak bile istemeyen, hastasına yeterince zaman ayırmayan, hastasıyla bilgisini ve deneyimini paylaşmayan, hastasını bir hastadan öte müşteri gibi gören hekimleri,

Ancak hastası için büyük bir özveriyle uğraş verirken; kafasında cebindeki faturasını, evinin kirasını, çocuğunun okul masrafını düşünmesine vesile olan idarecileri,

Dünya Bankası'nın “Dünya Kalkınma Göstergeleri 2005 Raporu”nda yer alan verilere göre; Türkiye'de nüfusun en yoksul yüzde 20'lik kesiminin gelirden aldığı pay yüzde 6,1’de kalırken, en zengin yüzde 20'nin aldığı pay ise yüzde 46,7 düzeyine çıkmaktadır. Türkiye’de gelir dağılımındaki adaletsizlik açısından dünya sıralamasında 55. sırada yer alırken, gelir dağılımında “tarihi başarılar elde ettikleriyle” övünenleri…

S e l a m l ı y o r u m…

10.06.2005

Mükerrem ALADAĞ