EHİL OLMAYAN EHLİYETLİLER (((( Ehil olanları peşinen tenzih ederiz! ))))
“Bizi Güçlü Yapan Yediklerimiz Değil,
Hazmettiklerimizdir”
Bizi Zengin yapan Kazandıklarımız Değil,
Muhafaza Ettiklerimizdir.
Bizi Bilgili Yapan Okuduklarımız Değil,
Kafalarımıza Yerleştirdiklerimizdir”
Bacon
Ne insanlar tanıdım hey
Hep hikâye dram çıktı
Kimi dedim ağır bir şey
Tarttım baktım gram çıktı
Ozan Arif
Her televizyonu açtığımızda spikerin anonsuyla irkiliriz.“Ehliyetsiz sürücü on kişinin ölümüne sebebiyet verdi” veya filânca otobüs şirketine ait yolcu otobüsü ters yola girip seyir halindeki araçların kaza yapmasına sebebiyet vererek ortalığı kan gölüne buladı… gibi benzeri haberler nerdeyse gündemimizden düşmüyor.
Sürücülerin yüzde doksanının ehliyetli olduğu bilinen bir gerçek. Bu durumda ehliyetlilerin de ehliyetsizler kadar kusurlu olduğu, hakkaniyetle alınmayan yani değim yerindeyse manavdan domates alınır gibi alınan ehliyet sahiplerinin en az ehliyetsizler kadar tehlikeli olduğu aşikâr.
Şimdi adamın ister istemez aklına; hadi bu ehliyetsiz sürücülerden her an kaza yapma beklentisi içerisinde bulunmamız yerinde bir düşünce. İşbu sürücülere karşı tedbiri elden bırakmamamız da kaçınılmazdır. Peki, ehliyetlilere ne demeli. Öğle ya, adamın elindeki (E) sürücü belgesine bakıp hayatımızı bir çırpıda ona emanet edebiliyoruz. Etmemek için başka bir şansımızda yoktur zaten. Ancak nasıl tahlil edeceğiz bir kişinin ehliyetli olup, beceriksiz ve ehil olmadığını!
Sahi nasıl tahlil edeceğiz?
Vatandaşın bir şekilde elde ettiği ehliyetini sizin gözünüze sokarcasına “Aha bak ben bu ülkenin en yüksek dereceli ehliyetine sahibim. Var mı benden daha büyük ehliyeti olan. Hadi hodri meydan” der gibi havalara girip, her bulunduğu ortamda; sözü, özünde layık olmadığı ehliyetine veya hasbelkader sahip bulunduğu diplomasına getirip kendisinin iyi bir ehliyete veya diplomaya sahip olduğunu ispatlama gayretleri içerisinde bulunması sonucu, sizde; “Gel kardeşim otur şu direksiyona. Hayatımı senden başkasına emanet edecek değilim ya! Çünkü senin elindeki belgelere güvenmekten başka çaremde yoktur zaten” düşüncesiyle canımızı ona emanet etmemiz ilk bakışta son derece olumlu bir davranış. Ancak çoğu kez ehliyet sahibinin aynı zamanda ehil olup olmadığı hususunda bir araştırma zahmetinde bulunmayız. Sadece vatandaşın elindeki belgelerle yetiniriz.
Gerçi, gerçek ehliyet sahibinin ehliyetini veya diplomasını bir başkasına ispata lüzum görmez. Çünkü kişinin tutum ve davranışları, yaşam boyu yapmış olduğu işindeki başarısı, duruşu, bakışı kısacası mimikleri bile kendisinin çok iyi bir eğitim aldığını, ufku açık aydın bir dünya görüşüne sahip olduğunu anlatır zaten. Yoksa her merhaba dediğine “bakınız ben bu ülkenin en böyük (büyük) diplomasına sahibim, ben şu makamda oturuyor, şu kadar mal varlığım var demek hem görgüsüzlük hem de çok ama çok ayıp olmaz mı sizce de?
Bu bağlamda aklıma bir fıkra geldi, anlatmak istiyorum.
Öğretmen çocuğa sorar:
—Oğlum adın ne?
— Mehmet öğretmenim
—Kimin çocuğusun?
— Kemal’in
—Baban ne iş yapar?
—Kaymakamlıkta çalışıyor
—Oradaki görevi ne?
—Kaymakam öğretmenim.
İşte asalet bu, asil bir ailenin çocuğuna yakışanda bu olmalı elbette. İlk çırpıda ben kaymakamın oğluyum deme ihtiyacı duymayan son derece asil bir davranış sergilemiştir.
Ehliyetli ve ehliyetsizlerin kıyaslamasını yaparken Matematik Öğretmenimiz Fezayir ÖZCAN Bey’in: “Arkadaşlar bu okulu öyle veya böyle bitireceksiniz. Ancak alacağınız diplomayı hak ederek alınız. Yoksa size diplomalı e…..ler derler” sözünü hatırladım. Ülkemizin en iyi okullarını bitirip çok büyük diploma sahiplerinden kimilerinin; yaşamları boyunca yapmış oldukları hiçbir işinde başarılı olamadıkları, toplum içindeki tutum ve davranışlarının almış oldukları diploma ile çeliştiğine tanık olduğumda aklıma; “acaba gerçekten bu şahıs, bu diplomanın sahibi mi ?” demekten kendimi alamadığım olmuştur. Matematik Öğretmenimiz Fezayir Bey’in yıllar önce söylemiş olduğu ancak bizim umursamayıp, gülüp geçtiğimiz sözüne geçte olsa hak vermemek elde değil.
Bana göre asıl tehlikenin; ehliyetli olup işinin ehli olmayan beceriksizlerin, gelişen dünya teknolojisi karşısında kendini yenileyemeyen ve halen annesinin margarinini kullananlar olduğunu kabul etmemiz kaçınılmazdır.
Şimdi bu yazıyı okuyanlar. “ Acaba bu adamın diploma veya ehliyetle bir problemi mi var” diye algılayabilirler. Kıymetli okuyucularım benim ehliyetle veya diplomayla bir sorunum yok, olamaz. Çünkü memuriyette 1. dereceden maaş almaktayım. İyi kötü bir diploma birde ehliyete sahibim. Merak edenlere ibraza hazırım!
Ancak bu tür belgelerle övünmekten ar duyarım ar!!! Şimdi bizler birçok nedenlerle üniversite mezunu olamayan ancak yılların vermiş olduğu bilgi ve birikimini, araştırmacı yanını, gelişen dünya teknolojisine ayak uydurmak için en az haftada bir kitap okuyan, araştıran üreten en az üç dört fakülte bitirenler kadar donanıma sahip olanları görmezlikten mi gelelim? Başınızı kaldırıp etrafınıza bakarsanız diplomalarının yanı sıra sizden daha çok ehil ve kişilik sahibi olanların var olduğunu göreceksiniz!!!
Fransız Bilim Adamı Bacon’nun “Bizi bilgili yapan okuduklarımız değil, kafamıza yerleştirdiklerimizdir” sözü zannediyorum çok şey anlatıyor. Zira sahip oldukları ehliyet ve diplomalarına layık olanlar bu ülkenin onur kaynağıdırlar. Bu vasfı taşıyanları tekrar tekrar tenzih eder, kendilerini saygıyla selamlıyorum. “Bir ülke ancak teknokratların ellerinde şekillenebilir.” düşüncesini benimseyenlerdenim!!!
Ancak ve ancak; Kişiye direksiyonu teslim etmeden önce sadece elindeki belgelerle yetinmememizin, ehliyet sahibinin aynı zamanda ehil olup olmadığına da bakmamızın şart olduğunu aklımızdan çıkarmamamız dilek ve temennisiyle selam, saygı ve sevgilerimi sunuyorum…25.06.2008