DEVLETİN MALI DENİZ
Devlet; toprak bütünlüğü ile bağlı olarak siyasi bakımdan teşkilatlanmış millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır. Bir de devletin malı vardır ki, bu da aynı devlet içinde yaşayan milletin ortak malıdır. Bu malın korunması ve kollanması için devlet kurumlarının başına oturtturulan bürokratlar görevlendirilmiştir.
Zaman zaman devletin bu koruyucu meleklerinden bazılarının; devletin malını yağmaladıklarına, bulunmuş oldukları kurumları arpalık olarak kullandırdıklarına, devletin malını babalarının malıymış gibi birilerine peşkeş çektiklerine (gerçi babalarının malı olsa çekmezler de…), şahit oluruz. Ancak hiçbir şey yapamama üzüntüsü içerisinde kahroluruz. Hiç bir şey yapamayız, çünkü onlara o makamları bahşedenler tarafından korunmaları sağlanmakta, “Siz bildiğinizi yapın, biz arakanızdayız” teminatı verilmekte, kısaca devletin malı yerine bu “De v l e t l i’ l e r” koruma altına alınmaktadırlar.
Hani klasik bir laf vardır.“Ben görevim süreci içerisinde devletin bir topluiğnesine dahi tenezzül etmedim.”diye. Ancak bu söylemlerin çoğunlukla laftan ibaret olduğu gerçeğini kimse inkâr edemez. Aksine devletin değil topluiğnesine “Devletin malı deniz, yemeyen keriz” zihniyetinde olanların, çöreklendikleri koltukların kendilerine vermiş olduğu yetkilere dayanılarak gözlerini kırpmadan devletin malını hortumlamaktan ve de peşkeş çekmekten kendilerini alamazlar.
Karınca kararınca herkes yetkisi nispetinde vazifesini yerine getirmeye çalışır. Birilerinin Pamukbank’a gücü yetmiş tepeden tırnağa soyup soğana çevirmiş, bir diğerinin İmar Bankasına… bir diğerinin ise devletin en küçük birimine fark etmez nasıl olsa kendi ceplerinden çıkan bir şey yoktur. Sonuçta devletin malı…
Devletin malını mideye indirmek için sadece bir genel müdür veya müsteşar olmanıza gerek yoktur. Ya da elinde makineli tüfekle herhangi bir bankanın kapısına dayanıp, “sökülün paraları” demenize de. Küçücük koltuklar bile kendi imkânları ölçüsünde elini sıcaktan soğuğa vurmadan bu soygunu gerçekleştirebilir.
Nasıl mı? Bakın anlatayım. Bizler yaşamımız boyunca; birçok bürokratın makam, ev ve cep telefonlarına gelen kabarık faturaları bile (300–400 YTL gibi) devletin kasasından ödettirdiğine, kendi evlerinde bir tas çorba, yanında en fazla bir pilavla yetinirken, devletin malıyla kuşsütü eksik olmayan sultan sofralarında kadeh tokuşturduklarına, aile efratlarının yanı sıra devletin malını başkalarına da peşkeş çektiklerine, özel arabalarını garajdan çıkarmazken makam araçlarının şahsi iş ve işlemlerinde kullandırdıklarına, sadece şahsi değil, eş ve çocuklarının bile düğün, dernek, gezi ve parti gibi özel eğlence yerlerine, çocuklarını devletin aracı ile okullara götürüp getirdiklerine şahit olmuyor muyuz?
Oluyoruz, ancak bizler Kayserili gazeteci – yazar Osman KAVUNCU gibi tepkimizi dile getiremiyoruz. Bakın Osman KAVUNCU ne yapmış: Zamanın Kayseri Valisi Nazım GÖNESEN eşiyle birlikte makam arabasıyla dolaşırken, Osman KAVUNCU tarafından oto durdurulup ve “makam arabasının özel hizmetlerde kullanılamayacağı” uyarısında bulunmuş. Bunun üzerine valinin eşi arabadan iner ve vali de tepki göstermez. Acaba günümüzde kaç tane Osman KAVUNCU var veya onun gibi düşünen?
Mustafa Kemal Atatürk’ün “Doğruları Söylemekten Çekinmeyiniz” yerine “Bana Dokunmayan Yılan Bin Yıl Yaşasın” ilkesini benimseyenlerden olduğumuz müddetçe bu soygunlar devam edecektir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Gelelim bana bu yazıyı yazmama vesile olan konumuza. Geçenlerde mesainin bitimine müteakip daireden dışarı çıktığımızda bir kişinin elinde kürekle Sarıkamış İş Bankası Şubesi’nin camlarını kırdığını, duyarlı vatandaşların da şaşkınlıklar içerisinde adamın yaptıklarını seyrettiğine şahit oldum. Olayı belgeleyen fotoğraf yukarıdadır. Gerçeği öğrenmem çok da uzun sürmedi. İş Bankası şubesinin camları kasalarıyla birlikte değiştirilecekmiş onun için camlar kürekle alaşağı ediliyormuş.
Peki; camları bir camcıya adam gibi kestirip ihtiyacı olan onlarca okullarımıza veya herhangi bir kuruma verilemez miydi? Veya satarak elde edilen gelirin devletin bütçesine katkı sağlanamaz mıydı? Kırmayı tercih eden bu zihniyet sahiplerine buradan sormak istiyorum.
Uzmanınca değerinin 2 milyar lira civarında olduğu söylenen kırdırdığınız bu camların, milyonda biri kendi evinizin camı olsaydı kırdırır mıydınız? Peki, yazık değil mi bu milli servete, hiç vicdanınız sızlamadı mı…?
Görüldüğü gibi; sadece devletin malını hortumlayarak han ve hamam sahibi olmak, sultanlar gibi saltanatlık sürmekle soygun yapılmıyor. Bana göre duyarsızca davranarak devletin malını çarçur etmek de bir soygundur. Bu gurubun da soyguncular listesine dâhil edilmesinin kaçınılmaz olduğuna inananlardanım. Bundan böyle “Devletin malı deniz, yemeyen keriz” yerine, yiyenler keriz olarak düzeltilerek söylenmesini istirham ediyorum. 15.06.2005
Mükerrem ALADAĞ